29 Ağustos 2017 Salı

ATATÜRK'Ü ANLAMAK, ATATÜRK'E AĞLAMAK





                                ATATÜRK'Ü ANLAMAK, ATATÜRK'E, AĞLAMAK

        Atatürk, öyle yüz yıllar önce yaşamış, yaşam öyküleri rivayetlere, masallara dayandırılan, bir destan kahramanı değildir. Atatürk'ün yaşamı ve yaptıkları henüz tarih bile değil. Atatürk, sadece dündü veya ertesi gündü. Çünkü O'nunla yaşamış veya onu görmüş kimseler hala hayatta. Dünü nasıl tarih sayarsın. Ama tarihe not düşüldü. Adı ilkeleri ve eserleri dünya durdukça duracak, tarihle birlikte yaşlanacak.
      Atatürk'ü tanımanın ve yaptıklarının, yalanlanamayan ve ispatı belgelerle perçinlenen NUTKU'nu okumakla mümkün olur. Bir de kendinin çocukluk, okul, askerlik ve siyaset arkadaşlarının anlattıkları, ya da onların kaleme aldığı hatıralarından tanımak mümkündür. Bir de bazılarının yok saydığı ama var olan ve ülke kalkınmasında öncü rol oynayan fabrikalar, yollar, köprüler, kabotaj hakları, limanların ıslahı, havacılığın gelişmesi, tarımdaki kalkınma hamleleri, eğitim ve öğretimdeki çağdaşlaşma atılımları, sağlıktaki gelişmeler, öyle küçümsenecek şeyler değildir.
       Atatürk'ün ömrünün çoğunu cephelerde geçirdiği gerçeğini kimse inkar edemez. Askerliği süresince girdiği her savaşta alnının akıyla çıkmış ve zaferlerle süslü bir geçmişi olmuştur. Bir de ''ben''  diyerek ''egosuna'' yenik düşmemiştir. Yaptıklarını arkadaşlarıyla ve ekiple gerçekleştirdiği vurgusunu her zaman yapmıştır.
      Bu kısacık yazımla, savaşlı yılları anlatacak değilim. O tarihçilerin işi. Ben yalnızca bir kaç cümle ile ifade edecek olursam;  ''O bir dava adamıdır. Var olma mücadelesi vermiştir. Vatan sevgisini her şeyin üzerinde tutmuştur. Ve en belirgini ise varlığını Türk Ulusuna adamışlığıdır.'' Bu saydıklarım O'nun kutsallarıdır.
       Türk Kurtuluş Savaşı' nı bir tiyatro olarak niteleyenler, SEVR antlaşmasını ve o anlaşmanın Osmanlı Devleti'ne, Yüzlerce maddelik dayatmalarını bilmeyen zavallılardır. Yine Lozan'ı hezimet sayanlar da, onlardan daha zavallıdır. Sevr ne kadar yüz karasıysa, Lozan o kadar parlak bir zaferdir. Sevr, bir yenilginin belgesi (1.Dünya Savaşı), Lozan bir zaferin Tapu Senedi'dir. Ve bu zafer, İstiklal Savaşı'nı kazanan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, O'nun komutanlarının ve Başkomutan M. Kemal Atatürk'ündür.
      Kimseye tarih dersi vermek, asla haddim değil. Bu, yaşayan tarihçilerin ve savaş yazarlarının işidir. Yalnız, Atatürk'ü tanımamak, ancak cehalet işidir. Hele, O'nu sevmemek, ''gaflettir, dalalettir, hatta, ihanettir''. Atatürk'ü, Dünya insanı, bizim insanımızın çoğundan daha çok tanıyıp taktir ediyor. Bizdekiler ise, O'nun kutsallarına küfrediyor. Onlar, insan değil, hayvan desem, hayvana hakaret olur. Onlar ancak, hayvanların çıkardığı gübre olurlar.
     Bu, yazıyı yazmama, bu sabah, (29. 08. 2017) Atatürk sevdalısı, Yazar Muzaffer İZGÜ'nün ölümü ve O'nun Atatürk'e olan sevgisini, yine O'nun kaleminden Yılmaz ÖZDİL'in köşesine taşımasından esinlendim ve yazdım.
      Atatürk'e ağlamak, başlığına gelince, ilkokul ikinci sınıfındaydım. Sınıf öğretmenimiz ve okul müdürümüz Rahmetli Recep KARACA'ydı. O yıl (10 Kasım 1956) Öğretmenimiz, Atatürk'ü anma günü okumam için bir şiir vermişti.
      O gün, yani 10 Kasım 1956 günü, gece yağmur yağmıştı. (Yazın tozlu olan okul yolumuz, kışın çamurdan geçilmezdi.) Çamurlu okul yolunda, anamın aldığı, (Babam, bakaya olarak askere alınmıştı.) lastik çizmeme çamur sıçramıştı ve ben bunun farkında değildim. Okul bahçesinde, öğrenciler arasında gezinen öğretmenim, elini başıma koyarak, ''şiirimi ezberleyip ezberlemediği mi'' sordu. ''Ezberlediğimi''söyledim. Öğretmenim, çamurlu çizmelerimi görmüş olmalı ki, elimden tutup beni, sıralı çeşmelerin olduğu yöne taşıdı. Önüme çömelip, çizmelerimdeki çamurları yıkadı. Unutamadığım ve giderek beni, kendisine hayran bırakan, Hayatımın her safhasında benimle olan Recep öğretmenim, mekanın cennet olsun diyorum.
       Ezberlediğim, buram buram Atatürk kokan ve yüreğime ekilen Atatürk sevgisi tohumu yeşerdi, gürleşti ve ömrüm boyunca beni terketmedi. Hele ki, Atatürk'ü sevmişim, Hele ki, Atatürkçü olmuşum.
       1956 yılı 10 Kasımında okuduğum o şiir.

       ''ATA KİM BİLMİYORDUM''

      ''Ata, kim bilmiyordum,
       İşte bilmeye geldim.
       Yüzünü görmemiştim,
       İşte görmeye geldim.
     
       Annem, saçını yoldu.
       Babam göz yaşı oldu.
       Bu bir,bilmece idi,
       İşte çözmeye geldim.

       Sensin yerinde bin can,
       Toprak oluruz inan.
        Ata'm dönüş ne zaman?
        Sana sormaya geldim.''

       Bu kısacık şiir, Atatürk'ü, devrimlerini, ilkelerini ve hizmetlerini anlamaya başladığımın miladı oldu. Sekiz yaşında başlayan bu sevda, bende hep var oldu, var olacak. Ölünceye kadar, bu böyle devam edecek.
       Bana, vatanımı, bayrağımı, cumhuriyeti ve Türk Bağımsızlığını anlatan ve O'nu sevdiren, Atatürk ilke ve devrimlerini anlatan öğretmenlerimi minnetle yadediyorum. Yine, bizleri aydınlatan, yazarlara, çizerlere, tarihçilere selam olsun diyorum.
       Zafer günleri'ni yaşıyoruz. (29.Ağustos 2017) Yüreğinde, Vatan, millet, Atatürk sevgisi bulunan,cumhuriyet ve demokrasi aşığı olan ülkem insanlarına KUTLU Olsun.
       Atatürk ve O'nun Silah ve Siyaset Arkadaşlarını minnetle, şükranla yadediyorum. (29.08.2017)
       

       
                         








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder