BİR MAHALLENİN ANATOMİSİ
Yağmurun beklendiği, ama yağmadığı zamanlarda, mahallenin yaşlı teyze ve nineleri, oturdukları kapı önünde, sokakta oynayan mahalle çocuklarına, ''Gelin bakalım, çocuklar, sizlere iş düştü'' diye seslenirdi. Oyunlarını isteksizce bırakan çocuklar, çağırıldıkları yere gelince, haydi bakalım biraz yağmur isteyin Allah'tan. ''Yamuru ancak, sizin gibi sabilerin yüzü suyu hürmetine yağdırır, Allah'' diye çocukları görevlendirirlerdi.
Çocuklar aldıkları kutsal görevi yerine getirmek için kızlı, erkekli işe koyulurlardı.
Önce, korkuluk şeklinde büyükçe bir bebek yaparlar. Yaptıkları bebeğe ıslak bir başörtüsü örterler. Başlarlar söylenegelen maniyi topluca söylemeye,
''Pöt, pöt pötürcek,
Ötürceğe ne gerek,
Toprağa yağmur gerek,
Ver Allah'ım ver, sicim gibi yağmur.''
''Pöt pöt pötürcek,
Pötürceğe ne gerek.
Teknede hamur, tarlada çamur,
Ver Allah'ım ver, sicim gibi yağmur.''
Diyerek, önce kendilerini çağırmış olan, kadın gurubunu ziyaret ederler. Ellerinde, bulgur ve yağ, kavurma toplama kapları vardır. Kadın gurubu çocuklara verecekleri, hayfene malzemesi için dağılır. Evlerinde çocukların kendi kapılarına gelmesini beklemeye başlarlardı.
Hayfene, Malatya'ya özgü bir adet olduğunu sanıyorum. Farklı mahallelere göre değişiklik gösterebilir. Ancak yemek mantığı aynıdır.
Sözünü ettiğim yıllar, bundan elli, altmış yıl öncesine dayanır ve İlyas Mahallesi'ne aittir.
Sonraki yıllarda,mahallelerin şekli değişmiş, komşuluk ilişkileri apartman düzeyine çekilmiştir.
İlyas Mahallesi, Hükümet Konağı'nı merkez olarak alırsak. Merkeze, on dakikalık uzaklıkta, bir mahalledir. Banliyo tren istasyanunun, biraz aşağısında başlar, kuzey yönüne doğru uzanan ve uzunluğu bir kilometre kadar olan bir mahalledir. Yedi, sekiz metre genişliğinde, nispeten düz bir caddesi vardır. Caddenin iki yanında sıralı, ikiyüz hane kadar bir mahalledir. Cadde boyunca uzanan evlerin onbeş kadarı, çatılı ve ahşap çıkmalı konaklardı.Geri kalanı, tek katlı kerpiç ve toprak damlı evlerdi. Hemen her evin caddeye açılan çift kanatlı kapısı ve caddeyi gören bir penceresi vardı.
Cadde boyunca uzanan her evin, arkalarında,üçer, beşer yüz metre kare ev bahçesi bulunur. Bu bahçelerde, yazlık ve kışlık sebzeler yetiştirilirdi. Ayrıca bir kaç ta meyve ağacı bulunurdu.
Mahalle, kaba taşlardan döşenmiş, çukuru bol bir yola sahipti. Araposman denilen yerde, şehirden gelen üstü açık dereden, ev bağlarını sulayan bir bölüşük su, cadde boyunca yine üstü açık olarak, aşağı mahalleye doğru akıp giderdi. Bilhassa yaz aylarında sivrisnek ve kara sinekten geçilmezdi. Bu yüzden, göz ağrısı ve sıtma salgın halde yaşanırdı.
Sonraki yıllarda, derenin üstü kapatıldı ve mahalleye bir trahom tarama istasyonu açıldı. Giderek hastalıkların önüne geçildi.
Mahalle erkekleri genellikle esnaftı. Ticaretle uğraşır veya el sanatlarıyla kazanç temin ederdi .Pek azı, aile çiftliğinde çiftçilik yapardı. Bayanlar ise hemen hepsi ev hanımıydı. Ev hanımı dediysek, öyle kapılara, ayvanlara,köşklere kurulup bir eli yağda bir eli balda oturup uzun uzun sohpetlerle günü akşam etmezlerdi. Yazdan kışın tedariğini görmek, kışın yaza hazırlanmak hep kadınların göreviydi.
Yaz aylarında, bahçedeki dutları sallayıp, pekmez, pestil, kesmece, dut döğmesi yapmak, onların göreviydi. Yaz meyvelerinden reçel, pelverde yapmak, salça yapmak çeşitli semzelerin kurutulması, kış için turşular kurmak ta görevlerin içindeydi. Yine komşu hanımlarla, sırasıyla evlere tandır ekmeği yapmak, ( Hem de dört beş teneke unla ). Çoluk çocuğun giyeceği kışlık çorap, hırka kazak dokumak, Yamanması gerekli pırtıları elden geçirmek, kışlık yorganları ve döşekleri, havalandırmayı da sayarsak nefes alacak zamanları mı kalırdı. Hülasa her mevsim ve ayların kendine göre düşelgeleri vardı. Bir de ''büyük ailenin büyük derdi olur. ''Misali, üç öğün yemekler pişirmek hiçte kolay değildi say say bitmezdi. Öyle çarşı pazar dolaşıp istediğini almak o günün kadınları için değildi.
Ev halkını banyolara sokup yıkamak, birgün önceden, meşe külünü suya katmak, ertesi gün çamaşırları, bakır teştlerde yıkamak ta o günün kadınlarının görevlerindeydi.
Yoksulluğun ağır yükü de onların belini bükerdi. Mahallenin çok az evi varlıklı sayılırdı.
Onlar için de özel ve güzel günler yok değildi. Mahalle kadınları topluca hamama giderler, aklanır paklanır çıkarlardı. Bir de evin erkeğinden gizlice kadınlar matinesine, sinemaya giderlerdi. Türk filmlerini seyreder, doyasıya ağlamış olarak eve dönerlerdi.
Çocuklar ise istisnasız okula giderdi. Okul çıkışı ve uzun yaz tatillerinde, ya sokak oyunu olan, bilye (Misket), develeme (Topaç döndürme), sayı, çizgi.b eştaş oyunu oynar. Yada açık alan oyunları oynarlardı. Açık alanda, çaput toplardan iki kale futbol, yedi tuğla,s ülü deynek ( Çelik çomak ) eski yün, ara kesme, saklanbaç, yakan top gibi oyunlar oynarlardı.
Bazı çocuklar, uzun yaz tatillerinde ya babalarının yanına yada başka esnafların yanına çırak olarak verilir. Amaç, bir sanat öğrensin ve ya sokaklarda aylak aylak gezmesindi.
Herkes için tatil olan bir günde, oynadıkları sokak oyunlarından birinde, oyunlarını kesmiş yağmura, çağrıya çıkmışlardı. Ellerindeki, sulu korkulukla, mahallenin bu aşağı kesiminde, mani söyleyerek, kapı kapı dolaşarak, ıslanmış tandır ekmeği, yufka, yağ, kavurma ve bulgur toplamaya koyulmuşlardı.
Eğlence ve şamata ile birçok eve uğramış yeterince nevale toplamışlardır.
Kazandıklarını, kendilerini teşvik eden teyzelerden birine teslim ettiler.
Mahallede, içinde çaput bağlanan bir ağacı olan ve ''ziyaret'' tabir edilen alana doluşup, herkes kendine düşen görevi yerine getirirdi. Su, tuz, kap, kaşık, yakacak vs. Analığı üstlenen teyze, kocaman leğeni ocağın üzerine koyup altını yakınca, sabırsız bir bekleyiş başlardı. Suyun kaynaması, suya bulgurun salınması, yağın ve kavurmanın burgula karılması yutkunularak seyredilirdi. Ocağın üzerindeki, pilavın, ''pıt pıtları'' başlayınca sabırlar artık tükenmek üzeredir.
Evlerin birinde getirilen hıla yere yayılır, yaygının ortasına pilav leğeni konur. Ayakkabılarını yaygının dışında çıkaran, on,onbeş çocuk, tandır ve yufka ekmeği ile birlikte pilava,çala kaşık girişirlerdi.
Hayfenenin bir çoğunda, arkadaşlarımla birlikte, pilava kaşık sallayanlardan biri de ben olurdum.
İşi kotaran teyze eli belinde düzeni sağlayarak, yemekten her çocuğun yemesini sağlardı. Yüzüne yayılan gülümsemesiyle mutluluğu gözlerinde okunurdu.
Yağmur yağarmıydı bilinmez ama muhteşem bir gün artık akşama kavuşmuştur.
Şimdilerde, İlyas Mahallesi adeta, bir ören yeri. Yukarıda bahsettiğim o görkemli sayılacak caddeye parelel, kırk metrelik bir bulvar açıldı. İki geçeli, beşer metrelik kaldırımı ve cadde boyunca modern binalar yapıldı. Binaların altında, sıralı mağazalar açıldı. Mahallenin tek bakkalı, Cumali Dayının yeri çoktan tarihe karıştı. Artık mahallede, bombom şekeri satan bir yer de kalmadı.
Mustafa KURT
Emkl.Öğrtmn. (Biz Çocukken 25.01.2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder