5 Eylül 2015 Cumartesi

ESKİDEN KÖY DÜĞÜNLERİ

ESKİDEN KÖY DÜĞÜNLERİ:
1970'li yıllarda köy düğünleri: SUCEYİN' DE DÜĞÜN VAR
Sevgili dostlar, benim bu gün sizlerle paylaşacağım düğün anlatımım, o yıllarda Malatya ve çevresinde yapılan ve üç aşağı, beş yukarı birbirine benzeyen köy düğünlerinden biri diyelim.
Gene örneklediğim köy düğünü, anılarımda yer alan Suceyin Köyü' ne ait ve onlarca yılın örf ve adetini içinde barındıran ve renkli folklorümüzden sadece bir kesit.
Aylarca süren bir sürecin sonunda, bir gün kapınız çalınır. Falanca dayı oğlunu evlendiriyor, sizlere selamı var. Falan gün, buyurun gelin, diye size  '' okuntu '' denilen bir armağan sunar. Bu okuntu.bir çay bardağıdır, bir mendildir veya küçük paketlerde şeker veya lokumdan oluşur. Kendisine okuntu gönderilen kişi, selamı  '' baş üstüne ''  alır ve okuntuyu getiren kişiye bahşiş verir.
Bir müddet sonra, kız evinin  '' okuntus u'' gelir, aynı merasim tekrarlanır.
Düğün günü, köyde düğünlerde bayrak taşıyan şahıs, ( Bu şahıs, sağ olduğu müddetçe değişmezdi, Suceyin Köyü' nün değişmeyen bayrakçısı  '' ERKEK EMMİ ''  lakaplı M. Ali Oral' dı. Uzunca ve düzgün bir sırığa takılı, orta boy bir bayrağı, erkek evinin ( Damadın ) damına dikerdi. ( O yıllarda köyde tek çatılı bina köy okulu, varsa öğretmen lojmanıydı.) Sato Dayı, tokmağını davula vurur. Karadayı zurnayla '' Cezayir Havası' yla '' ona eşlik eder. Zaten, tokmak davula vurulduğu an düğün başlamıştır.
Düğün gününe kadar, olaylar birçok evreler geçirmiştir. Yine yer yer küçük farklılıklar gösterse de tüm yörede düğün, ayni aşamalarda geçer.
Suceyin' de iki gencin evlendirilmesi, görücü usulüne göre yapılmaz. Önce, kız - erkek iki genç, kuytu sayılabilecek yerlerde konuşur, anlaşırlar. Birbirini isteyen iki gençten,e rkeğin ana ve babası, kız evini ziyaret ederek, ağız yoklaması yaparlar. Kız evini verimkar görürlerse, aile büyükleri, kız evine  '' kahve içme '' ziyaretinde bulunurlar. Sohpet geçişinden sonra, Türkiye' nin her yerinde olduğu gibi  '' Allahın Emri, Peygamber'in Kavli ''  ile kız istenir.
Kız, ailesi tarafından verilmişse, '' şirinlik '' denilen bir şerbet içilir. Düğünde yapılacak alış verişler konuşulur. Kız evi fakirse, aileye düğünde harcaması için, bir miktar para verilir. ( Suceyin' de benim bildiğim kadarıyla, başlık parası yoktu. Eğer istenen kız ailesi tarafından verilmez ise, daha önce anlaşmış olan gençler kaçarlar. İşte o zaman, köyün ileri gelenleri, iki aileyi anlaştırmak için araya girer ve bir miktar kan parası alınarak, iş tatlıya bağlanır. Güzel olan bir şeyi de burdan anlatmadan geçemem. Hiç bir Suceyinli resmi nikah yapmadan kızının düğününü tutmaz.) Derken kararlaştırılan bir gün iki aile Kasaba Pazarı' na giderek, düğün alış verişi  (pırtı alış verişi ) yaparlar. Halleri elverdiği nispetle altın takılar da alırlar. Böylece, ''düğün maserifi '' görülmüş olur.
Sıra, gelin elbisesinin dikilmesine ve her yerde olduğu gibi, çeyiz hazrlamaya gelir. Oymalı çeyiz sandığı alınır, gerekli gereçler konur. Yün yataklar köpünür. Kız evinde bunlar yaşanırken, erkek evi ise misafir ağırlama mekanları hazırlamak, kız evine gönderilecek hediye paketi hazılamak ve çerez sinisi hazırlamakla meşguldür. Sonuç olarak her iki düğün evinde bir telaş, bir telaş, görmeyin gitsin.
Telaş sadece düğün evleriyle sınırlı kalmaz. Her evde, düğüne gitme telaşı vardır. Sandıklar boşaltılır, özel günlerde giyilmek için saklanan pırtılar dışarı dökülür, fesler kalıba konur, gümüşler parlatılır, beyaz izarlar hazırlanır, varsa kıymetli takılar çıkarılır.
Düğün günü olanlar,  kutnudan yapılmış üç etek kaftan, içine beyaz içlik giyer, beline yün kuşak sarar, kırmızı veya mor atlastan ,paçaları boğmalı tumanlar giyerler. Başa fes vurur, bel altına kadar sarkan beyaz tülbent  ( izar ) örterler. Ayağa yörede dokunan halı motifli çorap giyer, ayakkabı olarak,ya '' Ankara Lastiği '' ya da deri yemeni veya topuksuz iskarpin giyerek, milli kıyafetine bürünürler. Bu tür kıyafeti olmayanlar ise allı, morlu basmadan yapılmış fistanlar giyer, beline puşu bağlar ve olmazsa olmazı, köylü başı yaparlar. Çocuklar giydirilir, beylerine sandıkta basılı, özel günler için saklanmış elbiseler giydirilir.
Artık koca köy, düğüne hazırdır.
Sato Dayı, davula tokmağı vurmuş, Kara Dayı, zurnayı üflemişse, düğün fiilen başlamıştır. Davul sesini duyan köylüler, yavaş, yavaş düğün evine yollanırlar.
Damat Bey, siyah takım elbisesini, beyaz gömleğini giymiş, havlu atkısını iki dişi arasına alarak  ( Damadın güldüğü görülürse, davarlar uyuz olurmuş.) bir sandalyeye oturmuştur. Davulcu ondan bahşişini alır ve halaya geçilir. Yörede, Malatya-Malatya, Elazığ Diki, Üçayak. Halay, Semah gibi oyunlar sıkça oynanır. Ayrıca kişisel becerisi olanlar, Delilo, Narey, Malatya Çiftetellisi oynarlar. Ayrıca Köy yiğitleri tarafından oynanan '' tura '' oyununun tadına doyulmaz.
Bir de, ortada dolaşıp, düğünü kızıştıran soytarı vardır. Oynayanları seyreden kişilerden para ve selam alır, parayı zurnacıya verir ve oynayanlara şöyle seslenir: ' 'Falanca beyin, ağanın veya dayının selamı var, para harcadı, iyi oynasınlar dedi '' der. Halaydakiler uzunca bir, Heeey çektikten sonra, '' kesesine bereket ''diyerek, oyunu sürdürürler. Düğünlerde, bayanlar pek oynamaz, seyiri tercih ederler. Sanırım ev içlerinde kendilerince eğlenirler. Yalnız, yaşlıca bayanlar, erkekli, bayanlı '' Arguvan Semah'ı '' dönerler.
Düğün, hem damat evinde, hem de gelin evinde coşkuyla iki gün devam eder. Geceleri, düğünün davullu zurnalı kısmı susar, önceden belirlenmiş köy odalarında, yaşa ve konuma göre kurulan sofralarda, yenilir içilir, şarkı ve türküler söylenerek, sabahlara kadar eğlenilir. Damatta akranları ile birlikte başka bir mekanda eğlendirilir. Eğlence gece boyunca, kız evinde de devam eder. Köylü kadınlar ve genç kızlar, şarkılar, türküler eşliğinde gelinin ellerine kına yakarlar. Kendi ellerine de gelin kınasınsından alırlar.
Ertesi gün ,atlı ve yayalardan oluşan düğün alayı, bayrakçının arkasına takılarak, kız evine gider. Hediyeler bırakılır gelin alınır, Baba evinde alınan gelin, getirilen, süslenmiş köyün en güzel atına bindirilir. gelinin atı ve yedekteki çehizi taşıyan at, damadın evine doğru yol alınır .Gelin kızın ardından annesi, maniler dizer, ağıtlar yakar. Komşuya gitse de artık o, el kapısına gitmektedir.
Gelinin kıyafeti, tam da, Malatya yöresi kıyafetidir. Geline, kutnu kumaştan boydan ve büzgüsüz kaftan, beyaz ipek içlik, yün kuşak, altına,kırmızı atlastan, paçaları boğmalı tuman, ayağınada halı motifli yün çorap ve rugan iskarpinler giydirilir. Başındaki fesin, alnı boyunca yarım veya çeyrek altın dizili fes giydirilir, varsa boynuna beşibir yerde gerdanlık takılır ve mor bir şal ile,yüzüne atın yelesine kadar inen bir peçe takılır. Yani, kimse gelinin yüzünü göremez.
Davul zurna eşliğinde, koca evine gelen gelin, eve girerken, ayağının önünde testi kırılır, damın tepesinde, başına bozuk parayla çerez ve şeker serpilir. Köşesine oturtulan gelinin yüzü, kayınvalide tarafından açılır ve kucağına erkek çocuk oturtulur. ( Erkek çocukları olsun da, baba ocağını tüttürsün diye.)  Ayrıca, adanan kurban kesilir ve düğün yemeği hazırlanır..
Düğün ekmeği bir gece önce, köyün hanımları tarafından yapılmıştır.
Düğün mezeleri ve düğün yemeği Cumbuş gilin Memo Dayı tarafından yapılır.
Ayrıca köylü kadınlar geline, köy ürünlerinden hediyeler getirirler. Yine güçleri yettiğince gelinin avcuna küçük harçlıklar koyarlar.
Topluca düğün yemeği yenilir, dualardan sonra düğün sonlandırılır. Artık iş meşhur sağdıç, Seydo Amca' ya ( Seydo Demir ) havale edilir.
Bu, aynı köyden olan iki aile arasında olan bir düğün. Farklı köyler arasındaki düğünler, bu anlatılanların aynıdır. Araya mekan ve mesafe farkı girmiştir,
Bir düğün merasimini anlatmak çok da kolay değil. Ne davulun, ne de zurnanın ezgilerini hissettiremezsin. Halaylardaki o coşkuyu geçiremezsin. Kızın ailesindeki o ayrılık manilerini dillendiremezsin. Atılan keyifli sarhoş nağralarını ve havaya atılan silahların keyfini bilemezsin, damadın boynuna attığı havlunun nedenini açıklayamazsın. Hele hele iki gün boyunca sürüp giden düğünün tüm yaşananlarını yazıya dökmenin imkansızlığını ve gizli kalmış yönlerini sen de bilmezsin.
Artık, düğünde benim bilmediğim ya da eksik bıraktıklarımı sizler tamamlayacaksınız. Ben bu paylaşımımla 40 yıl gerilere gittim.Şimdilerde düğünler,düğün salonlarında yapılıyor.Bu günkü düğünler,emeksiz, zahmetsiz düğünlerdir. Verirsin parayı olur, biter. Fukaralığın yoğun olduğu o yıllarda düğün yapmak hiç de kolay değildi. Ama bir haddini bilme  ,bir özveri ve paylaşım, bir imece vardı.
Masal gibi bitirelim, onlar erer muradına, bizlere de kerevete çıkmak kalıyor. Ya da '' gökten üç elma düşer.'' ( 25 Temmuz 2015 )
MUSTAFA KURT
Suceyin Köyü Eski Öğretmeni

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder