23 Ekim 2017 Pazartesi
Malatya'nın Akıllı Delileri
MALATYANIN AKILLI DELİLERİ ( Zararsız )
17' Lİ ZÜLFÜ ve MERSEDES KADİR
Bu gün Malatya' mızın sevimli delilerinden 17' li ve Mersedes Kadir' in, gezip tozdukları Malatya Eski mekanlarını anlatmayı sürdürelim.
17' li Zülfi, Dört Yol çevresinin Akıllı Delisidir. Kısa boylu, sakallı ve kolunda asılı bastonuyla dolaşırdı. Kendisine 17' li denilince, ağzında köpükler saçarak küfürler sıralardı. Kaldırımlarda olmayan taşlara eğilirdi. Eğer Kendisine takılan olmazsa, huzursuz olurdu. Çevresindekilere, kendisini kızdırmalarını teşvik ederdi.
Gelelim, biz yaştakiler için yeni, gençler ve çocuklar için Malatya eski mekanları tanımaya:
Hükümet Konağı, Eski Belediye Binası ve Yeni Cami, ben şehri tanımaya başladığım zamanlarda da mevcuttu. Yalnız hükümet meydanının doğu tarafında ERSAN TAKSİ Durağı, Belediye tarafında, o günlerin moda ticari otomobilleri sıralıydı.
Malatya,nın Eski Devlet Hastanesinde başlayıp, Tren Garı' nda son bulan, 5 km.lik şehir içi caddesi vardı. Cadde, ''paket taş'' denilen taşla kaplıydı. Hükümet Binasından, İstasyon yönüne giden cadde, gidişi - gelişi farklı, bölünmüş yoldu ve iki cadde arasında sıralı akasya ağaçları vardı. İlk defa, yolun asfaltlanmasına 1960 yılında başlandı. Önce ağaçlar, sonra paket taşlar söküldü. Sonra, paket taşların depolanması problem olunca, taşları sökmekten vaz geçildi. O yıllarda yapılan yol, fazla değişikliğe uğramadı. İşte, bu günkü yol, o gün yapılan yoldur. Yalnız adı değişti. İSTASYON Caddesi, İNÖNÜ Caddesi oldu.
Yeni Cami'nin kıble yönündeki parkın yeri, yine parktı, zemini toprak olan parkın içinde, toprağa güneş ışığı düşürmeyen, kocaman ağaçlar vardı. Parkın, alt köşesinde bir kahvehane bulunuyordu.
Yeni Cami' nin avlusunun, hemen dışında Paytoncular Durağı vardı.
Şimdiki Zafer Çarşısı' nın yerinde, Zafer Garajı (Antep Garajı) vardı. Zafer Garajı' nda, Gaziantep' e Fındıklı Toros ( Burunlu ) Otobüsleri kalkardı. Sonraları, yerini burunsuz, Skoda Marka otobüslere bıraktı.
Belediye Hamamı, o zaman da vardı. Hamamın bitişiğinde, Yazlık Ankara Sineması, sinemanın bitişiğinde, Akçadağ ve Doğanşehir Garajlar bulunurdu. Sözünü ettiğimiz garajların içinde Oto Tamir ve Kaporta Atölyeleri vardı.
Şimdiki PTT binasının yerinde, küçük bir PTT binası, Ptt Binasından hemen sonra, Malatya Eski Belediye Başkanlarından Tevfik Temelli' nin Konağı vardı. ( Rahmetli İsmet İnönü Malatya' ya geldiği zamanlar, bu konakta misafir kalırdı.Zaten, İnönü ile Temelli Ailesi akrabadır.) Temelli Konağı' nın alt bitişiğinde Yıldız Hamamı, yan bitişiğinde, ( Şimdiki Kığılı Küllüyesi' nin yerinde,) bir benzin istasyonu bulunuyordu.
Şimdilerde mevcut olan Kız Meslek Lisesi, o yıllarda da liseydi. Yukarı, Turan Emeksiz Lisesi' nde başlayan, Çarmuzu sınırına kadar uzanan, Turan Emeksiz ( Milli Egemenlik ) Caddesi 1963 yılında açıldı.
Şimdiki İnönü, Eski İstasyon Caddesi, aynı zamanda ( Bence ) fabrikalar caddesiydi. Şimdiki
Öğretmenevi' nin yeri Cezaevi' ydi. Caddenin devamında, 1925 yılında, Tütün Atölyesi ( Reji ) olarak iş görmüş,1936 yılında Malatya Tekel Tütün Fabrikası adını alarak sigara üretime başlamıştır.
Siyasi iktidar, önce özelleştirdi, sonra yabancılara satıldı. Koca fabrikayı yıktılar, yerine dandik bir AVM yaptılar. ( Cadde AVM )
Tekel' in ilerisinde Sümerbank ve Tekel İşçilerinin yerleşkesi olarak, Sıtmapınarı Semti doğmuştur. Şimdiki Polis Evi Dahil İstasyon Virajı' na kadar olan, iki geçeli arazi, Sümerbank ( Mensucat ) Fabrikası arazisiydi. Gidiş yönündeki arazinin içinde, belki Türkiyenin en büyük, iplik ve dokuma fabrikası ve sosyal tesisleri, onun karşısında Usta Evleri, Usta Evlerini İşçi Evlerinde Ayıran Sümer İlkokulu vardı. ( Halen var ve 1959 yılında, Sümer Orta Okulu aynı binada öğretime başladı. ) Okuldan sonra İstasyon Virajı' na kadar olan arazide işçi evleri vardı.
Bu güzel fabrika, sosyal tesisleri, usta ve işçi evleri bir gün, yok pahasına özel bir şirkete satıldı. Yıkıldı ve yerine Park AVM Yapıldı. AVM' nin karşısının tamamı park yapıldı. ( Abdullah GÜL Parkı )
Malatya' ya ilk tren 1937 yılında gelmiş. 5. İşletme o günden, bu güne kadar üç yolun kavşağı olan, idare binaları ve lojmanlarıyla, kocaman bir komplekstir.
İstasyon Virajı' nın devamında, ( Yeni Devlet Hastanesi, Alpaslan Türkeş Bulvarı, Şeker İlkokulu Spor ve Yaşam Merkezi' ni de içine alan tüm arazi, Şeker Fabrikası' na aitti.) Kala kala, küçük bir arazi parçası üzerinde, 1956 yılında işletmeye açılan, Şeker Fabrikası mevcuttur. Şeker Fabrikası ve sosyal tesisleri Malatya' mızın yüzakıydı.
Şimdiki Atayıklar' ın Benzinliğinde başlayayıp, Beylerderesi' ne kadar olan arazi, bağlık, bahçelikti. İç kısımlarında ise Saman Harığı ve Karakavak yerleşim yerleri vardı. Sonraları, Ankara Asfaltı kıyısına Skk İşçi Hastanesi yapıldı.
Şeker Fabrikası arkasına düşen arazide Hava İkmal Merkezi vardı. ( Şimdiki Askeri Lojmanlarını bulunduğu yer.) Hava İkmal Merkezi 1942 yılında Uçak Onarım Fabrikası olarak açılmıştır. 1975 yılından sonra, bir kısmı Kayseri' ye, Bir kısmı Eskişehir' e taşınmıştır.
Atatürk ve İsmet İnönü zamanında yapılan ve Türk Ekonomisinin lokomotifi olan, tesis ve fabrikalar, bir bir elden çıkmış ve yerlerine, her zaman ve her yerde açılabilecek dandik tesisler kurulmuştur.
Gelelim Mersedes Kadir' e. Boy boy deli vardır. Kadir de başka bir boy delimizdir. Altına, her adamın taşıyamayacağı kadar büyüklükte bir direk almış, bir arabanın üzerinde bulunan aynası, plakası, müzik çaları ve çeşitli araç süsleriyle donanmış, varsayılan bir araba. Markası ise, Mersedes. Bu varsaydığı arabasıyla Tüm Malatya'yı Dolaşmakta.
Fakat Kadir' in geleceği çok kötü. Şehirdeki bazı kendini bilmezler, ona içki içiriyorlar. Bazen onu körkütük sarhoş görürsünüz. Bazan trafik polislerine yakalanır ve alkolmetreye üfletirler,üç, beş yüz promil alkollü çıkar. Ağzından hiç eksiltmediği sigarası da cabası. Yakın bir gelecekte, kardeşinin akıbetine uğrayacağından korkuyorum. Başına bir iş gelirse, sorumlusu, sorumsuz Malatyalılar olacaktır. (11. 10. 2017 )
Malatya'nın Akıllı Delileri - Dördü Bir Arada
MALATYA' nın AKILLI DELİLERİ
DÖRDÜ BİR ARADA
Aslında, Malatya delilerinin öz geçmişlerini bilmiyorum. Bu, gerçekten geniş araştırma gerektiren bir iş. Amacım, sevimli delilerimizi, bildiğim ya da gördüğüm kadarıyla gündeme taşımak. Sevimli delilerimizin fotoğraflarını çeken ve arşivleyen Foto Tecde Net' e teşekkürü borç bilirim. Google' arayıp buldum ve sizlerle paylaştım ve belki yine de paylaşacağım.
Bu gün, Malatya Çarşı içini mekan tutmuş delilerimiz' in dördünün sadece isimlerinden söz edip, Malatya' nın değişen yüzünü anlatmayı sürdüreceğim.
Şorikli Yaşar, Malatyamızın eski Akıllı delilerindendir. Sanırım doğuştan özürlüydü. Çarpık ağzında sürekli salya akıttığından bu adla çağrılırdı. Ayrıca, yarı felçliydi ve yürüyüşü de çarpıktı ve ayağını sürüyerek yürürdü. Kırçıl Krizetten zıbıb giyerdi. ayağında daima bez ayakkabı vardı.
Babası, Yaşar dilensin diye bir köşeye bırakırdı. Onu çoğu kez Yeni Cami çevresinde görürdüm.
Bir de Gız Mahmut' umuz vardı. Çınarlı Cami ve cami avlusu, onun mesken tuttuğu yerdi. Kadınca davranışlar sergilerdi. Kendine takılanlara ''oynama gız'' falan diye cilvelenirdi.
Çınarlı Cami dedim de aklıma geldi. Söğütlü Cami ile Yeni Cami arasında yer alırdı. Her iki cami ile aralarında yalnızca birer cadde vardı, o kadar. Bu üç cami bir arada, bir başka değişle aynı sıradaydı. Çınarlı Cami'ye ''Orta Cami'' de denirdi. Kerpiçten yapılı, fazla büyük olmayan bir camiydi. Adını avlusunda bulunan çınar ağacındani almıştı ve minaresi yoktu. Batı kapısının hemen yenınıda tahtadan yapılı, ezan okunan minareciği vardı. Avlusunda, suyu bol bir çeşmesi vardı. Çeşmenin suyu, taş zeminli, yayvan bir havuzu akardı. Bu havuzda, yemeniciler, gönlerini ıslatırlardı.
Avlu duvarının dışında, Yemenici (Kunduracı) pazarı vardı. Bu pazarda, erkekler için '' Yemeni, iskarpin, kadınlar için rugan ( Parlak ) ve mat yüzlü deri terlik ( Patik ) dikerlerdi. Caminin doğu ve batı duvarı boyunca AKTAR dükkanları vardı. Caminin kıble ( Güney ) duvarı boyunca, Bedesten denilen KAPALI ÇARŞI vardı. Taş yapılı, küçük dükkanlardan oluşmuştu. Hani '' İğneden, ipliğe ne ararsan bulursun.'' denilen, küçük bir çarşıydı.
Neden icap etti, bilinmez, o güzelim camiyi ve çevresindeki bütün dükkanları bir gün yıktılar. Yerine, bu günkü Vakıf İş Hanını yaptılar.
Çınarlı cami adı, tam unutuldu derken, Eski Kasap Pazarının, kuzey sırasındaki dükkanların gerisinde, eski bir Ermeni Kilisesi vardı. O kiliseyi restore ederek Çınarlı Caminin vakfını oraya taşıdılar. Yani, bu günkü Çınarlı Cami, kiliseden dönüştürülen bir camidir.
Eski buğday Pazarı ( Şimdilerde yerinde MASKİnin binası var.) ile Demirciler Çarşı'sının (Demircilerin yeri şimdilerde Mısır Çarşısı ve dış yüzündeki dükkanlar.) kuzey kapısı karşısında yer alan, sağlı sollu OTUZ kadar dükkandan oluşan Kasap Pazarı vardı. Şimdiki Pamuk Han' ın yerinde Şark Sineması yer alıyordu. Yüzüncü Yıl İş Hanı' nın yerinde ise Tuzcular Hanı vardı.
Çınarlı Cami yapılan kilisenin, hemen önünde Davar ( Mal ) Pazarı vardı. Davar Pazarının doğu yönünde Haci Hüseyin Erkek Hamamı bulunuyordu.
Şimdiki Kasap Pazarı, Aslında Sebze Haliydı. Bu Hal Binası, bizim çocukluk yıllarımızda yapıldı. Temeli kazma, kürekle insanlar tarafından kazıldı. Toprağı, katırların sırtına konan, sandıklarla ''Dutluğa'' taşındı. ( Şimdilerde, Çevre Yolu üzerindeki, ''Gerdirme Çadırların'' olduğu alan.)
Hal Binasının Kuzey yönünde KÜPÇÜ dükkanları vardı. Şimdiki Esnaf İş Hanı'nın Batı Kapısını bulunduğu yerde, bir değirmeni döndürecek kadar bir su çıkardı. Zaten bu suyun devamında,( Bu günkü Defterdarlığın yerinde) bir Su Değirmeni vardı.
Hal Binasının batısının bir kısmında bakırcıar Çarşısı bulunurdu. Geriye kalan kısımda ise Banliyo İstasyonu'na kadar olan yerde Hızar Atelyeleri vardı. (Tahtacılar Pazarı )
Atelyelerin bitiminde, Banliyo Tren İstasyonu vardı. İstasyonun tahta barakadan yapılmış, iki odalı bir binası bulunurdu. Odalardan biri yolcu bekleme odası, diğeri Biletçi odasıydı. O yıllarda, yolcu taşıyacak vasıtalar azdı. O Yüzden İstasyona yolcu taşırdı. Ayrıca, Malatya'nın doğu yönündeki fabrikaların da işçileri yine bu banliyo treniyle taşınırdı. Banliyo Tren istasyonunun yanı başındaki araziye ''Dutluk'' denirdi. Bilhassa yaz aylarında bu alana seyyar Çadır Sirkleri ( Küçük çapta ) ve cambazlar gelirdi.
İstasyonun karşısında başlayan, Salköprü, Cırikpınarı, Çavuşoğlu, İskender, İlyas ve Çarmuzu Mahallelerinin yolbaşı vardı. ( Yani adı geçen mahallelerin çarşı yolu.)
Deli Ahmet ve Mamılonun resimleriyle yetineceğim. Çünkü haklarında fazla bilgim yoktur. Ama onlar sayesinde Malatya'nın Eski yerleşim yerlerini anlatmamda bana yol gösterici oldular. Hepsi için rahmet diliyorum. ( 09. 10. 2017 )
Malatyalı Deliler - "İzo"
MALATYA'nın AKILLI DELİLERİ
'' İZO ''
İzo, çocukluk yıllarımızın ''Akıllı Deli'' lerindendir. Aslında İzo' ya deli demek, deliliktir. Çünkü bir çok Malatyalı İzo' nun ''uğuruna'' inanır ve onu hoşnut etmeyi ibadet sayarlardı. Evlerine misafir edenler, onun evlerine, ocaklarına bereket getirdiğine inanırlardı.
İzo, Eski Söğütlü cami ve çevresinde eğleşirdi. Yanılmıyorsam, birilerine misafir gitmediği zamanlar camide yatar, kalkardı.
Rahmetliyi görüp,tanıdığımız yıllarda, ufak tefek, sakallı, yaşlı bir adamdı. Yaşlılığından olacak, beli hafif kamburdu. Başı sarıklı, KUTNU Kumaştan, boydan zıbın, içinde beyaz içlik giyer ve belinde enli bir kuşağı vardı. Konuştuğunu mutlaka birileri duymuştur. Ama biz çocuklar, adı, deliye çıkmış hiç kimseye yaklaşmazdık. Onları uzaktan seyrederdik.
Diğer tüm delilere bakan çarşı esnafı İzo' ya da bakardı. İzo hakkında da fazla bilgim yoktur. Ama eski mekanları tanıtmamda, bana yardımcı olacak.
ESKİ SÖĞÜTLÜ CAMİ, Oldukça büyük , çarşı camilerimizdendi. Aşağı - yukarı 500 m. kare kadar kerpiç bir yapıydı.İç mekanı üç büyük mağdan ( Dikme sütun arası ) oluşmuştu. Caminin tavan destek sütunları ve damı tutan yatay direkler ve direklerin üzeri de tahtayla kaplanmıştı. Sanat Tarihi Dersimizde, caminin içindeki AHŞAP oymalar ve Renkli Motiflerin Selçuklu mimari tarzında olduğunu öğrenmiştik, İmam makamı, vaaz kürsüsü ve minberindeki işçilik tam bir sanat eseriydi.
Caminin üzeri damdı. Yani üzerinde çatı yoktu. Yağmurda, dam akmasın diye, çamurla sıvanır, ''loğlanırdı.'' Eskiden kış aylarında, kar çok yağardı. Karlı geçen kış gecelerinin sabahları, çarşı esnafı, caminin damının karını kürerlerdi. Küredikleri dam, aynı zamanda, birçok esnafın kendi dükkanlarının da damıydı. Çünkü Caminin bitişiğindeki dükkanlar, caminin vakıf dükkanlarıydı. Damlardan kürenen kar, cami çevresindeki sokakları doldururdu. Öyle zaman olurdu ki, kürenen kar yığınları, caminin, dolayısıyla dükkanların dam yüksekliğine çıkardı. Esnaf, dükkanıyla, kar yığını arasına bir koridor açardı. Dükkanına ise kar yığınına açtığı çentikleri, merdiven olarak kullanarak, inerdi. Dükkanın müşterileri de, bu kar merdiveni kullanarak, alışverişe inerdi.
Söğütlü Cami'nin doğusunda, abdest muslukları bulunurdu. Kuzey, dış avluda, boydan boya, tuvaletler ( WC ) yer alırdı. Tuvaletlerin dış duvarına sırtını vermiş Yemenici ( Kunduracı ) Pazarının bir bölümü yer alırdı. ( Yeni yapılan Camide de öyle. ) Caminin güneyi ve batı yönünde Tüccar Pazarı ( Manifaturacılar ) bulunurdu. Şimdilerde de Konfeksiyon Mağazaları ve aynı zamanda Tüccar Pazarı yer almakta.
Gelelim asıl can alıcı olaya. Sık sık arkadaşlarımızla da konu eder, sebep olanları eleştiririz. CAMİNİN MİNARESİ, Caminin kuzeye bakan avlusunda,( Pek de Söğütlü caminin minaresi olduğunu zannetmiyorum ya. Daha önce ki bir caminin minaresi olabilir. ) Kalın gövdeli, hafiften incelerek yükselen, kesme taştan yapılı bir minaresi vardı. Minarenin şerefesine yakın bir bilezik, hemen onun üzerinde, şerefeyi destekleyen oymalı taş süsleri vardı. Yine şerefenin içine aldığı, alemli taş kubbe vardı. Bu minare, Yeni Cami'nin, doğu avlusundaki kesik minareyle tıpa tıp benzeşiyordu. Yani ustaları aynı olmalı. Söylenti o ki, yeni caminin o eski minaresini yapan usta, minareden düşüp, öldüğü için minare yarım kalmış. Kanaatimce bu minarenin de ilk camisi Yeni Cami değildir.
Yeni bir cami yapılacak diye, Söğütlü Cami'nin minaresini yıktılar. Güya ilerde değerlendirilecek diye, taşlarını numaraladılar. Yıkıntıyı bir yere depo ettiler. Gel görkü envantere alınan o minare taşları, kimi camilere temel oldu, geriye kalanların akıbetini ben bilmiyorum. Bilen varsa, bu yazının altına not düşsün. Bence o taşlar çar çur edildi. Yani O güzelim minare yıkılmasaydı, bugünkü cami yapılmayacak mıydı? Bu bir mühendislik işiydi. İsteselerdi,hem o minare kalırdı, hem de şimdiki cami yapılırdı. Dedim ya bu bir akıl ve mühendislik işiydi.
Uzun sözün kısası, söğütlü Cami restore edilebilir ve tarihi bir cami olarak işlevini sürdürebilirdi. Getirdi, beton yığını bir cami ve onlarca dükkan yaptılar. Neymiş yer kıymetlenmiş. Şurda, burda ki bazı köhne yapılar, Kültür Mirasıdır diye çivi çaktırmaz. Ama Eski Söğütlü Cami, Kültür Mirası olamadı. Aklım bir türlü almıyor.
Yazıya İZO ile başladık, İzo' nun mekanı olan Söğütlü Cami' yi benim gördüğüm, ya da bildiğim kadarıyla anlatmaya çalıştım.
Şüphesiz eksiklerim ve yanlış bildiklerim vardır. Doğrusunu bilenler, eksiğini tamamlamak isteyenler, katkı verirse mutlu olurum. ( 06. 10. 2017 )
Malatyalı Deliler - "Deli Mısto"
MALATYA'nın AKILLI DELİLERİ
DELİ MISTO
Deli Mısto, gerçek Adı, Mustafa. Ama ben ona ''Mustafa'' diyeni duymadım. Sanırım köylerinden geldiklerinde, İskender Mahallesi'nde kiralık bir evde, kardeşi Bekir'in bakımında, önce oturduğu semtin, sonra tüm Malatya'nın delisi oldu.
Onu, ilk defa, babamlarla gittiğim, Kasım'ın Orta Değirmeninde gördüm. Kardeşi Bekir, o değirmeni işletiyordu. Bu değirmen, Meşhur Kasım Gökbulut'un, Derme suyu üzerinde kurulu, üç değirmeninden biriydi.
(Benim bildiğim.) Derme Suyu, Malatya İnönü Statyumu'nun hemen altında Taş Kanalı terkedip, toprak kanaldan yoluna devamında, üzerinde dört tane Su Değirmeni vardı. Son değirmen, Hemen Taştepe'nin güney eteğindeydi. İşte Deli Mısto'yu, önce o değirmenlerden birinde gördüm. Sonraki zamanlarda Mısto'yu hep görür oldum. Şunu da belirteyim ki, Mısto'yu görüp, tanıdığım o yıllarda, Mısto kocaman bir delikanlıydı.
Deli Mısto, 170 cm. boylarında, ince zayıf, yüzünde derin yanık izi bulunan bir gözü şaşı ve hep havalarda bir şeyler arayan adam görünümündeydi.
Mısto'yu da, diğer deliler gibi çarşı esnafı giydirirdi. Yemesi, içmesi, sigarası ve harçlığı da, yine çarşı esnafının üzerineydi.
Deli Mısto, Malatyalılar tarafından sevilen, zararsız delilerinden biriydi. Her sözcüğü iki kez tekrarlayarak söyler, en kaba küfürü ise ''Eşek oğulları'' olurdu. Mısto' ya takılmak isteyen ona ''Mısto poz ver.'' derler o da kendine has duruşunu sergiler, yani pozunu verirdi.
Mısto, genellikle Eski Saman Pazarı ( Şimdiki Akpınar ) Yemenici Pazarı, ( Şimdiki Kunduracılar Pazarı ) ve Eski Arasa ( Şimdiki MASKİ' nin yeri ve dolaylarıydı.
Eski Saman Pazarı, (Akpınar Meydanı.) Şirket Han' nın ( Şimdiki Özel İdare İnşaatı.) Elmas Han'n ve karşılarındaki Halepli Oğlu Han'ının ( Şimdiki Mecidiye İş Hanı'nın yeri ) arasında kalan meydandı. Meydanı ikiye bölen ve çift cepheli ( Arkalı, önlü ) tahta dükkanlar vardı. devamında, yapısı yüksek, büyük Aslanlı Çeşme vardı. Biraz ilerde, Bit Pazarı' nın girişinde, çukurda üç küçük aslanlı bir çeşme daha vardı.( Ben, o üç Aslanlı Çeşmenin, aslanlarını, şimdilerde sanki, İstanbul Sinemasının yerine açılan Gazi Parkı' nda gördüm.) Orduzu Yolunun hemen solunda Bit Pazarı, yol boyunca ise Bakırcılar ve Kalaycılar Çarşısı vardı. Daha ilerde ise Orduzu Caddesi'nden ayrılan Dışbudak Cegedi ( Sokağı ) vardı. Dışbudak Cegedi'nde güzel bir su çıkardı. Suyun ayağı, Halfettin Caddesi'nin bitiminde açığa çıkar ve Hideyet Mahallesi' nin sol kenarı boyunca caddeye paralel akardı.
Halfettin Caddesi ise, şimdiki sokaklardan daha dar bir caddeydi ve virajlıydı. Caddenin iki tarafındaki evlerin çıkmaları neredeyse birbirine değecek darlıktaydı. Kaba taştan yapılı, cadde tabanı vardı. Ayrıca mahallenin, kerpiçten yapılı eski bir mescidi son yıllara kadar duruyordu. Sonra bir hayır sahibi, mescidi yıktırıp, yerine modern anlamda bir cami yaptırmıştır.
İşte Deli Mısto'nun kollarını geniş geniş sallayıp, ceketinin eteğini savurarak gezip tozduğu, keyfi yerindeyse türkü çağırdığı ve ıslık üflediği Malatya'mızın akıllı delilerinden biriydi.
Malatya'mızın, eski mekanlarından bir kısmını bildiğim kadarıyla anlatmaya çalıştım. Katkı verecek olan olursa, kabulümüzdür. Ve beni mutlu ederler. ( 04. 10. 2017 )
Malatyalı Deliler - Deli Faro
MALATYALI ''DELİ FARO''
Asıl adı nedir, bilmiyorum. Namı değer FARO çocukluk yıllarımızın ''AKILLI DELİLERİNDENDİ''. (Gördüğüm yıllarda, tahmini 30 - 35
yaşlardaydı.).
Ben Faro'yu ilk defa bir okul çıkışında gördüm ve uzaktan da olsa onu tanımış oldum.
Orta bire yazıldığımda sınıfımız, o yıllarda adı ''EK BİNA'' olan, Bu günkü ATATÜRK EVİ'ydi. Aslında o bina, Atatürk Döneminde Halk Evi olarak yapılmış. Hatta Atatürk Malatya'ya İlk gelişinde bu binada misafir edilmiş. Demokrat Parti döneminde Halk Evleri kapatılınca, Malatya Lisesi ve Orta Okuluna ilave derslik olarak değerlendirilmiş. O yüzden bu taş yapıya, ''Ek Bina'' denirdi. Bu bina şimdilerde Atatürk Evi olarak biliniyor. Atatürk'ün Malatya'ya gelişinde, kullandığı eşyalar ve yatak odası sergilenmiş ve halka açık müze olmuştur.
Ek Binaya, bahçesi ile komşu olan, Ticaret Lisesi, Ticaret Lisesinin Karşısı da Tarihi Gazi İlkokulu vardır. O yıllarda, 23 Nisan Çocuk Bayramı Gazi İlkokulunun Önünde yapılırdı. Bayrama Malatya'daki Bütün okullar katılırdı. Bütün okullar dediğimiz, sayıları 10'u geçmiyordu. Hiç Unutmam, ilkokuldayken, bayramda Vali Bey, tüm öğrencilere şeker dağıtırdı.
Bir paydos saatinde, Şehir Sinemasının tam önünde geçerken, ( Sivas Caddesinin köşesinde Şehir Sineması, çapraz karşısında ise İstanbul Sineması vardı.) bir patırtıdır koptu. ''Vur ha, kaç ha'' derken, eli baltalı biri, kendisine sataşan öğrencileri önüne kattı. Şimdiki Atatürk Caddesi'ne (O zamanki adı Kışla Caddesi ) aşağı bir kovalamaca başladı. Önde kaçan öğrenci çocuklar, arkada elinde baltası ile kovalayan ise Meşhur ''FARO'ymuş.
Faro, kovaladığı öğrencilere kavuşamayacağını anlayınca, hırsını , önünden geçtiği dükkanların cam ve çerçevelerine saldırmaya başlamıştı. O zamanlar, önce Beyoğlu Saz, sonra Beyoğlu Kahvesi olan binanın ön camlarının tamamını indirmişti. Ağzından salyalar saçan Faro, ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. Biz bir gurup arkadaşla, karşı kaldırımda seyirciydik. Kaçıp kovalama Eski Saman Pazar'nın köşeye kadar devam etti. O köşede bir polis ve bir bekçi Faro'yu yakalayıp, Hükümet Meydanı'na doğru götürdüler.
Her nedense, Faro, ISLIK sesinden kızardı. Faro'yu kızdırmak isteyen O'na ıslık çalardı.
Ama Faro'nun bir özelliği vardı. Çok güzel KAVAL çalardı. Acıktığı zaman veya sigarası bitince, Kasap Pazarı civarına giderdi. Pazar Esnafı, hem delileri sever, hem de onları en çok, onlar kızdırırdı. Faro yanlarına gelince, ondan kaval çalmasını isterlerdi. Eski Arasada (Buğday Pazarı) HORE'nin ( Hore, arasada buğday eleyerek, bir de eski Banliyö Tren İstasyonu'nun orada, büyük bir beton logar kapağı vardı. O kapağın üzerinde Fal açarak geçimini sağlayan, Ermeni olduğu söylenen 100 kiloluk, yaşlı bir bayandı.) elediği buğday taylarının birinin üzerine oturur, kavalını kılıfından çıkarır, üflemeye başlardı. Hani, kavalı da çok güzel çalardı.
Faro'nun, sağa, sola saldırdığı bir gün, bir polis onu karakola götürürken, başlamış ıslık çalmaya. Polis, bir beklemiş, iki beklemiş Faro susmaz. Polis kızarak, ''kes lan şu ıslığı'' deyince, Faro, ''Polis Bey, sen benim bir tek ıslığıma dayanamadın. Ben, bir Malatya'nın ıslığına nasıl dayanayım. '' deyince polis, Faro'nun elini bırakmış ve ''Geç git şuradan, sen deli meli değilsin,'' demiş.
Bir gün, kuzularımı, eskiden adına GAVUR MEZARLIĞI dediğimiz, (Ermeni Mezarlığı) şimdiki Kiltepe'ye çıkardım. O yıllarda Kiltepe semti yeni yeni iskana açılıyordu. Vakit hem erkendi, hem de yer, tenhaydı. Yolumun üzerine, önce bir ceket, biraz ilerde bir şalvar, bir şapka, bir kaval kılıfı, iki parça olmuş bir kaval, devamında bir çokura itilmiş bir adam. O, Faro'ydu. Ağzında salya sümük akmış, ölü halde yatıyordu. Ben hemen, kuzularımı alıp, oradan uzaklaştım.
Aslında o gün Faro ölmemiş, ona her kim veye kimler içirmişse, onu, kör kütük sarhoş etmiş, getirip bu çukura atıvermişler.
Derler ki, bir gün, kasaplar Faro'ya içkiyi içirmişler, sonra da buzdolabına itmişler. Sabah gidip buzdolabını açmışlar. Buzdolabının büyüklüğü ve içkinin vücuda verdiği hararetle Faro donmadan sabahı etmiş.
Yine derler ki, Faro zil zurna sarhoş olmuş, canlılık eseri kalmamış. Öldü diye, yıkamış, kefenlemiş ve kabre koymuşlar. Gece ayılınca, başlamış bağırıp, çağırmaya. Böyle duyduk diyenler olmuş. Gerçek olduğuna inanmak çok zor. Ama öyle işte.
Benden bu kadar. İlave bilgiler kabulümüzdür. ( 02. 10. 2017 )
Malatyalı Deliler - Deli Gafar
MALATYALI DELİLER
DELİ GAFAR
Biz çocukken, (1960'lı yıllar) Malatya, bu Malatya değidi. Malatya kavak, söğüt, ceviz, dut, kayısı, erik ve diğer bir çok meyve ağaçlarıyla donanmış, yeşillik cenneti bir şehirdi.
Öğrencilik yıllarımızda, bizleri okulca (Kanal Boyu'ndaki, şimdiki Milli Eğitim Müdürlüğünün yerindeki bina, Malatya'nın tek orta okulu ve lisesiydi.) Ayyıldızlı yamaca, çam fidanı dikmeye götürürlerdi. Bulunduğumuz o yerden şehrin kurulduğu alana baktığımızda, bir iki binanın çatısı ancak görünürdü. Diğer binalar, büyüklü, küçüklü,bu ağaç ormanının içinde adeta kaybolmuştu. Onun için Malatya'mıza, ''Yeşil Malatya'' denirdi. Ve bu isim ona çok yakışırdı.
Biz büyüdük, şehir büyüdü. Şehir büyüdükçe, yeşil kaçtı, kaçtı. Şimdilerde yeşil, Tohma Boylarına doğru çekilmiş durumda. Bugün o şirin şehrin yerini, çarpık, plansız,beton yığını yapılaşma, yön tarifi yapılamayacak caddelerin olduğu bir şehir haline geldi.
Her neyse, biz asıl konumuza gelelim. Malaya'mızın sevimli, akıllı delileri vardı. Akıllı diyorum, çünkü zararsızlardı. Bunlardan birisi, hatta en ünlüsü, Gafar'ımızdı, Gafar'ın ünlü olduğu dönemler ben çocuktum. Gafar kimin nesiydi, nerede yaşardı bilmiyordum. Yalnız, Çavuşoğlu Mahallesinde yaşlı bir bayanla yaşadığını duymuştum.
Gafar, dilenmezdi. Çarşı Esnafı yedirir içirir, giydirirdi. Ancak Gafar'a, giydikleri için, sağdan, soldan, ''Gafar ölü malı'' denilince, üzerindaki tüm giysileri, yırtarcasına çıkarır, çırılçıplak kalır, yalnız fötr şapkasını atmaz, kendini kızdıran halka karşı selam verirdi. sonra, çarşı esnafı tekrar Gafarı giydirir, evine öyle yollarlardı.
Biz çocuklar, deli ne kadar zararsız olursa olsun, onları uzaktan seyreder, deliye yaklaşmazdık.
Ben Gafar'ı birçok kez görmüştüm. Ancak, bugünkü Mısır Çarşının yeri Şire Pazarıydı, hemen bitişiği Demirciler Çarşısıydı. Demirciler Çarşısının alt çıkışının karşısında, Kasap Pazarı vardı. Şimdiki Pamuk Hanın yerinde ise Şark sineması vardı.
Delilerden söz etmişken, Şark Sinemasında, Fikret Hakan'ın çevirdiği ve Deli Kaymakam filmini, (BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN'i) seyretmişliğimizi unutamam.
İşte sözünü ettiğim ŞİRE PAZARI esnafı o gün Gafarı fena halde kızdırmışlar, (Bana da denk geldi.) Gafar üzerinde ne var ne yok soyundu, tümden çıplak kaldı. Yaşlı bir esnaf, gafarın boynuna sarılarak onu yatıştırdı. Sırtındaki paltosunu Gafar'a giydirdi. Artık Gafar yarı giyinikti. Diğer esnaflardan biri ise. Gafar poz ver, fotoğrafını çekeyim diyince, o meşhur fotoğrafının pozunu vermişti.
Anılarda delilerimizi ve Malatyamızı anlatmaya devam edeceğim. Eksiklerimi siz dostlarım tamamlarsa, bir Malatya tarihimiz olur. (01.10.2017)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)