23 Ekim 2017 Pazartesi

Malatyalı Deliler - Deli Faro





                           MALATYALI  ''DELİ FARO''

    Asıl adı nedir, bilmiyorum. Namı değer FARO çocukluk yıllarımızın ''AKILLI DELİLERİNDENDİ''. (Gördüğüm yıllarda, tahmini 30 - 35
yaşlardaydı.).
   Ben Faro'yu ilk defa bir okul çıkışında gördüm ve uzaktan da olsa onu tanımış oldum.
Orta bire yazıldığımda sınıfımız, o yıllarda adı ''EK BİNA'' olan, Bu günkü ATATÜRK EVİ'ydi. Aslında o bina, Atatürk Döneminde Halk Evi olarak yapılmış. Hatta Atatürk Malatya'ya İlk gelişinde bu binada misafir edilmiş. Demokrat Parti döneminde Halk Evleri kapatılınca, Malatya Lisesi ve Orta Okuluna ilave derslik olarak değerlendirilmiş. O yüzden bu taş yapıya, ''Ek Bina'' denirdi. Bu bina şimdilerde Atatürk Evi olarak biliniyor. Atatürk'ün Malatya'ya gelişinde, kullandığı eşyalar ve yatak odası sergilenmiş ve halka açık müze olmuştur.
   Ek Binaya, bahçesi ile komşu olan, Ticaret Lisesi, Ticaret Lisesinin Karşısı da Tarihi Gazi İlkokulu vardır. O yıllarda, 23 Nisan Çocuk Bayramı Gazi İlkokulunun Önünde yapılırdı. Bayrama Malatya'daki Bütün okullar katılırdı. Bütün okullar dediğimiz, sayıları 10'u geçmiyordu. Hiç Unutmam, ilkokuldayken, bayramda Vali Bey, tüm öğrencilere şeker dağıtırdı.
    Bir paydos saatinde, Şehir Sinemasının tam önünde geçerken, ( Sivas Caddesinin köşesinde Şehir Sineması, çapraz karşısında ise İstanbul Sineması vardı.) bir patırtıdır koptu. ''Vur ha, kaç ha'' derken, eli baltalı biri, kendisine sataşan öğrencileri önüne kattı. Şimdiki Atatürk Caddesi'ne (O zamanki adı Kışla Caddesi ) aşağı bir kovalamaca başladı. Önde kaçan öğrenci çocuklar, arkada elinde baltası ile kovalayan ise Meşhur ''FARO'ymuş.
    Faro, kovaladığı öğrencilere kavuşamayacağını anlayınca, hırsını , önünden geçtiği dükkanların cam ve çerçevelerine saldırmaya başlamıştı. O zamanlar, önce Beyoğlu Saz, sonra Beyoğlu Kahvesi olan binanın ön camlarının tamamını indirmişti. Ağzından salyalar saçan Faro, ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. Biz bir gurup arkadaşla, karşı kaldırımda seyirciydik. Kaçıp kovalama Eski Saman Pazar'nın köşeye kadar devam etti. O köşede bir polis ve bir bekçi Faro'yu yakalayıp, Hükümet Meydanı'na doğru götürdüler.
    Her nedense, Faro, ISLIK sesinden kızardı. Faro'yu kızdırmak isteyen O'na ıslık çalardı.
Ama Faro'nun bir özelliği vardı. Çok güzel KAVAL çalardı. Acıktığı zaman veya sigarası bitince, Kasap Pazarı civarına giderdi. Pazar Esnafı, hem delileri sever, hem de onları en çok, onlar kızdırırdı. Faro yanlarına gelince, ondan kaval çalmasını isterlerdi. Eski Arasada (Buğday Pazarı)  HORE'nin ( Hore, arasada buğday eleyerek, bir de eski Banliyö Tren İstasyonu'nun orada, büyük bir beton logar kapağı vardı. O kapağın üzerinde Fal açarak geçimini sağlayan, Ermeni olduğu söylenen 100 kiloluk, yaşlı bir bayandı.) elediği buğday taylarının birinin üzerine oturur, kavalını kılıfından çıkarır, üflemeye başlardı. Hani, kavalı da çok güzel çalardı.
     Faro'nun, sağa, sola saldırdığı bir gün, bir polis onu karakola götürürken, başlamış ıslık çalmaya. Polis, bir beklemiş, iki beklemiş Faro susmaz. Polis kızarak, ''kes lan şu ıslığı'' deyince, Faro, ''Polis Bey, sen benim bir tek ıslığıma dayanamadın. Ben, bir Malatya'nın ıslığına nasıl dayanayım. '' deyince polis, Faro'nun elini bırakmış ve ''Geç git şuradan, sen deli meli değilsin,'' demiş.
    Bir gün, kuzularımı, eskiden adına GAVUR MEZARLIĞI dediğimiz, (Ermeni Mezarlığı) şimdiki Kiltepe'ye çıkardım. O yıllarda Kiltepe semti yeni yeni iskana açılıyordu. Vakit hem erkendi, hem de yer, tenhaydı. Yolumun üzerine, önce bir ceket, biraz ilerde bir şalvar, bir şapka, bir kaval kılıfı, iki parça olmuş bir kaval, devamında bir çokura itilmiş bir adam. O, Faro'ydu. Ağzında salya sümük akmış, ölü halde yatıyordu. Ben hemen, kuzularımı alıp, oradan uzaklaştım.
   Aslında o gün Faro ölmemiş, ona her kim veye kimler içirmişse, onu, kör kütük sarhoş etmiş, getirip bu çukura atıvermişler.
    Derler ki, bir gün, kasaplar Faro'ya içkiyi içirmişler, sonra da buzdolabına itmişler. Sabah gidip buzdolabını açmışlar. Buzdolabının büyüklüğü ve içkinin vücuda verdiği hararetle Faro donmadan sabahı etmiş.
     Yine derler ki, Faro zil zurna sarhoş olmuş, canlılık eseri kalmamış. Öldü diye, yıkamış, kefenlemiş ve kabre koymuşlar. Gece ayılınca, başlamış bağırıp, çağırmaya. Böyle duyduk diyenler olmuş. Gerçek olduğuna inanmak çok zor. Ama öyle işte.
Benden bu kadar. İlave bilgiler kabulümüzdür. ( 02. 10. 2017 )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder