KAMBER ALİ ÖZDEMİR,BEN VEYA BİZ
Bir gün, Suceyin'deki ilk günümü kısmetse yazacağım.Ama önceliği bazı dostlarımla olan ilişkilerime ve onlarla paylaştığım ortak hatıralara ayırmamın daha uygun olacağını düşünüyorum.
Bu arada, köylülerimin affına sığınarak, lakapları yazacağımı şimdiden söyleyeyim. Lakaplarımız,adlarımız ve soyadlarımız bizim gururlarımızdır.
Köye gelişimizin üzerinde birkaç gün geçmişti. Okul ve işlikler çok bakımsız ve kirliydi, boya ve badanası, okul inşaatından beri hiç yapılmamıştı. Bu durumu köy kahvesinde dillendirdik ve yapılacak işleri planladık. Maddi yönü çok kolaydı ama işgücünü kim üstlenecekti. Çünkü yapılacak bedeni işler, ücretsiz ve imece usulüne göre yapılacaktı. İşte tamda o zaman Kamber Ali gerçeği ortaya çıktı.
Kamber Ali, malzemeler temin edilirse okulun badana ve boya işlerini üstlelenerek, para pul istemeyeceğini ifade etti. Sınıflar, işlikler boyandı, tamir işleri bigüzel yapıldı ve okul eğitim ve öğretime hazırlandı
Kaber Ali, köyünde büyük küçük herkes tarafından sevilen bir kişiydi.Y ardım severliği,iş paylaşımı, büyüklerine saygılı, küçüklerine karşı sevgi doluydu. Benim bildiğim kadarıyla kimseyle küskün ve dargın değildi. Çocukları için ideal bir baba ve Eşi Fadime Hanım için iyi bir kocaydı. Köy şartlarına göre varlıklı sayılırdı. Çünkü İstanbulda bir iş hanının odabaşılığını kardeşleriyle birlikte yürütüyorlardı. Babalarından kalan bu işten dolayı sabit bir geliri vardı.Ayrıca köy içindedeki bağ ve bahçelerinde küçükte olsa bir geliri vardı. Fadime Yenge ve çocukları sayesinde, inek ve keçi türünden hayvan besliyorlardı.
1973 Eylülünde köye geldiğimizde, oğlumuz Umut on aylık kadardı. Bir önceki yıl, dünyaya geldiği zaman ben, kendini puşt diye niteleyen biri yüzünden görevden alnmıştım. Yeniden göreve alındığım zaman kıştı. Evimi getirmem mümkün olmamıştı. Hülasa geçen yıl Umut köyde değildi. Ama bu yıl köydeydi ve süte ihtiyaç vardı. Köylü parasız verirsek hale elvermez, parayla verirsek hocaya ayıp olur diye, düşünüyorlardı, herhade. Ben bunu.köy kahvesinde kalabalığın yoğun olduğu bir gün dillendirdim. Arkadaşlar biz bu çocuğu bir şekilde büyüteceğiz. Bize süt satınız, bundan utanılacak bir şey yoktur dedim ve sözümün etkisini bekledim. Kahvede kısa bir sessizlik ve ufak çapta mırıltılar oldu. (Şunu bilmenizi isterim ki köy bugünkü imkanlarının binde birine bile sahip değildi. O yüzden köylüye bir şey diyemezdik, köylü oldukça fakirdi). Oradan Kamber Ali, gür sesiyle ve köy şivesiyle, ne deyin be hoca elbet çocuğu sütsüz bırakmayacağız. Umut, hepimizin çocuğu sayılır ama kimseyi ortak etmem. Umut' un bu yılki sütü benden. Her akşam çocuklardan biri sütü evinize getirecek, hiç kaygılanma dedi. O yıl boyunca ya kızı Satıgül yada oğlu Hüseyin her aksam sağımdan sonra, Umut'un sütünü getirdiler. Unutulur şey değil, sağolsunlar.
Köyün,bir takım ürünlerini satacak ne imkanları, nede pazarları vardı. Bir gün biz öğretmenler olarak bir kooperatif olursa, köylünün ürünleri hem pazar bulur, hem de değerinde satılır, diye bir fikir ortaya attık. Kooperatif fikri köylünün aklına yattı. Kamber Ali, yine önü aldı. Yanına köyden bir iki kişi alarak, şehre gidip, kooperatifin tüzüğünü ve kanuni işlemlerini yürürlüğe koydu. Kooperatif tüzel kişiliğini kazanınca, üye kaydına girişti. Üyeler hem köyden, hemde gurbetçilerden oluştu ve bütçe oluşturuldu. Böylece kooperatif kurulmuş oldu. Yer kiralandı ve bir satış mağazası açıldı. Bundan öteye de gidemedi. Kamber Ali ve diğer üyeler için, hayal kırıklığı oldu. Bu sonuç, Kamber Ali'yi çok üzmüştü. Bunun yakın şahitlerinden biri olduğumu söyleyebilirim.
1974 Eylülünde ilçeden köye gelirken tatsız bir olay yaşadık. Köylünün damadı olan ve Kıstonun Oğlu denen şahıs, bize çok yanlış davrandı. Köyümüzde tenteli bir pikabı olan Nesimi de onun değirmenine su taşıdı. O gün ben, eşim ve hasta çocuğumuz hak etmediğimiz şımarıklıklara maruz kaldık. Köye vardık varmasına ama ben kahrımdan ölüyordum. Arabada bizimle olan köylülerin bizi sahiplenmemesi beni çok üzmüştü. Can güvenliğimizin olmayışını sebep göstererek, yer değişikliği için kaymakamlığa müracaat etmeyi düşünüyordum. Sabah ilk işim bunu yapmak olacaktı. Olayı duyan Kamber Ali ve İbiş Hüseyin bana geldiler. Biz öğretmenimizi bir çapulcuya yem etmeyiz, diye bizi sahiplendiler ve beni kararımdan döndürdüler. O zata gerekli dersi verdiler. Diğer bir çok köylü de yanlarında yer almıştı.
Bazı yaşanmışlıklar vardır ki, yazmadan geçemezsin. Yazacakların çok uzun olsa da yazman gerekir. Bu anlatacaklarım da böyle bir şey. Köyden tayınımız çıktıktan bir yıl sonra doktorlarca teşhisi konulamayan bir hastalığa yakalandım. Gitmediğim doktor, devlet hastaneleri,fakülte hastaneleri bırakmadım. Sağlığıma bir türlü kavuşamadım. Böylece bazan iyi bazan hasta,araya bir yıl daha girdi. Eşi dostu ziyaret etmek ve özlem gidermek için Suceyin'e gittim. Kamber Ali, beni kimseyle paylaşmak istemedi. Bizde kalacaksın, gideceğin yerleri birlikte gezip, ziyaretlere birlikte gideceğiz, dedi ve olayı bağladı. Epey gezip tozduk. Bir gün Hocagilin İlyas Amcanın ziyaretine gittik. İlyas Amca, harman yerinde döven sürüyordu. Minderler geldi, oturduk, ayranlarımızı içtik. Söz benim hastalığıma gelince, Kanber Ali, İlyas amca, hocanın yıldızına bir bakıver dedi. O kadar masumane söylemişti ki onu kıramadım. İlyas amca okumuş biriydi. Çevrede derin hoca olarak bilinirdi. Evden kitabını istedi, benim yıldızıma baktı ve bana muska yazdı, cebime koydu. Sizlere de çok ilginç gelecek bir şey yapmamı istedi. Bak hocam dedi, tüylerinde hiç ak bulunmayan bir korut keseceksin, kanını alnına süreceksin. Ayrıca etinden yiyeceksin ve geri kalanı fakire pay edeceksin dedi.
Oradan ayrıldıktan sonra ben olayı unutmuş ve ciddiye almamıştım. Gece geç vakte kadar oturduk, sonrada uykuya yattık. Sabah, bana aşağıda seslenildiğini duyunca, pencereden aşağı baktım, Kamber Ali beni aşağı çağırıyordu. Yanlarına gidince, boynunda tuttuğu korutu aman yaman demeden yatırıp kesti. Kanından alnıma sürdü. Sonra da yengenin pişireceği eti bekledik, pişince de evcek yedik.
''Bizim öyle lekesiz korutumuz yoktu'',dedi.''Korutu alıp davar yoluna çıktım, geçen tüm korutları taradım. Bulunca da bizim korutu, davara kattım, bunu alıp geldim,'' dedi. Hoca için deyince, akan sular durdu,'' diye muzipçe güldü.
Ondan sonraki yıllarda Her İstanbul' a gidişimde ziyaretine gidiyordum. Artık, o yıllarda evini İstanbul'a taşımıştı. Yazları yinede köyüne gidip bir iki ay kalıyordu ve hep birbirimizden haberliydik.
Kamber Ali 1997 yılında hayatının en acı günlerini yaşadı. O yıl oğlu Metin' i kaybetti. Metin 27 yaşındaydı. Ölümü bütün aileyi ve sevenlerini derinden üzmüştü. Bizler de aileden biri sayılırdık bizler de çok üzüldük. Ayrıca Metin, köyden öğrencimizdi. Adı geçtikçe hep, yüreğimiz yanar. O anne, o baba ne yapsındı. Kamber Ali'nin, iki kızı, iki de oğlu vardı. Çocuklarının üçü hayatta. Eşi Fadime Yenge de yaşıyor. Onu saygıyla andığımızı bilmesini isteriz.
2001 yılında beni telefonla aradı. Malatya SSK Hastanesinde olduğunu söylüyordu. Hemen hastaneye koştum. yattğı koğuşu buldum. Koğuş odasında karyolasına uzanmış buldum. Üstü başı kan içindeydi. Burun kanamasıyla, hastaneye gelmişti ve yalnızdı. Oturup, biraz dertleştikten sonra hastaneden,geri geleceğim diye ayrıldım. Hemen pazara gidip, hastaya lazım olacakları alıp, tekrar hastaneye döndüm. Geceyi birlikte geçirdik. Bir gün sonra da taburcu olup, köye döndü. O zaman, mevsim yazdı. Sonraki zamanlarda birbirimizden haber alıyorduk.
2003 Kasımında Kanber Ali,Hakkın rahmetine ve sevgili oğluna kavuşmuştu. Biz cenazesinde bulunamadık. Küçükçekmece' de toprağa verdiklerini oğlu Hüseyin ve damadı Behzat'tan öğrendik. O güzel insana, o kusursuz dosta, Allah'tan rahmet ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder